ABDnin
Pensilvanya eyaletinde kalan Fethullah Gülen, son dönemlerde Kürt Özgürlük
Mücadelesi hakkında verdiği fetvalarla yeniden gündeme geldi.
Önemli bir ekonomik ve siyasi güç haline gelen Fethullah Gülen ve cemaati
Türk devleti içinde iyice palazlanmış bir yapı haline geldi.
Hakkında çok şey yazılıp çizilen Fethullah Güleni,
tarihçi ve gazeteci Dr. Nick Brauns ile görüştük.
Nick Braunsun kendilerini çok farklı gösterse de Gülen Hareketinin
amacının Büyük Türkiye milleti yaratmak olduğunu ve gerçek
amaçlarını sakladıklarını belirtiyor.
Bir Alman olduğu için Almanyanın bu konudaki görüşünü
yansıtmak istediğini belirten Dr. Brauns, hem Alman
medyasının hem de siyasetçilerin bu konuyu adeta tabu olarak
gördüğünü ve dile getirmediklerini belirtiyor.
Almanyanın Gülen cemaati için çok verimli bir alan olduğunu
söyleyen Dr. Nick Brauns düşüncelerini şu şekilde ifade
ediyor: Almanya, Gülen Hareketi için çok önemli ve verimli bir alandır.
Burada cemaat için yeni askerler kazanılıyor ve
yetiştiriliyor. Eş zamanlı olarak da Türkiye ile Almanya
arasında ekonomik ve askeri ilişkiler geliştiriliyor. Böyle
olunca da siyasi karar mekanizmaları kolayca manüpile ediliyor ve
yönlendiriliyor. Evet Almanya Gülen cemaati için verimli bir alan. Çünkü,
Alman eğitim sistemi elit bir kesime hitap ediyor, fakir kesimi ve
özellikle göçmen kesimi dışlıyor. Bundan dolayı Almanya
genelinde Gülen cemaatine bağlı örneğin 20ye yakın özel
okul ve dershane var. Bu da örgütlenmenin ve propagandanın önemli bir
noktasıdır. Bu özel okulların yanında çok sayıda
öğrenci yurtları vardır, artı farklı şekillere
bürünmüş eğitim merkezleri vardır. Fakat Gülen cemaatinin
göçmenlere uzanan ahtapot kolları bununla bitmiyor. Bunun yanında
yıllardır gelişen ve sermaye kazanan, kazandıran bir lobi
bileşenleri vardır. Lobi birlikleri Almanya genelinde örgütlü ve
Avrupa genelinde ilişki ağları vardır.
Asıl hedef gizleniyor
Dr. Nick Brauns, Berlindeki Forum Für Interkulturellen Dialog-
Kültürlerarası Dialog İçin Forum bu ağa bir örnek olarak
gösteriyor. Dr. Brauns, Gülene bağlı Bündnis für Innovation und
Gerechtigkeit -Yenileme ve Adalet için Birlik Partisinin (BİG),
Almanyada Türk milliyetçiliği için oluşturulduğuna dikkat
çekti ve bu partinin 2011de Berlin seçimlerinde yüzde 0,5 oranında oy
aldığı belirtti.
Gülen Hareketinin diğer siyasal partiler ve çeşitli meslek
grupları ile ilişkileri konusunda da Dr. Nick Brauns şunlara
işaret ediyor: Gülen Hareketi, bu konuda Alman partileri ile iyi bir
ilişki korumaya çaba sarfetmektedir. Bu konuda sık sık Alman
siyasetçiler, Alman bilim insanları, Alman gazetecileri, Hristiyan ve
Yahudi dini temsilcileri ile ortak konferanslar düzenleniyor. Bu
konferansların temel düzenlemesi Gülen Cemaati tarafından
yapılmaktadır. Bu tür konferanslarda Gülen Hareketine ilişkin
övgüler yağar ve insanlara Gülen Hareketi insani ve vicdani, modern ve
insancıl Müslümanlardan oluşan bir hareket olarak
tanıtılıyor. Bu da asıl totaliter bir karektere sahip
olan Gülen Hareketini insanlara yakınlaştırma ve asıl
temel hedefi olan büyük Türkiye milletini oluşturma projesini
gizlemektedir.
Cemaatin gerçek yüzü Almanyada nasıl teşhir edilir ve maskesi
nasıl düşürülür? sorusuna Brauns, bu Cemaatin gerçek durumu,
Türkiyede devlet ile ilişkileri, Kürtlere, Alevilere, solculara
karşı nasıl bir yapılanma içinde olduğu yönünde
Alman kamuoyunun bilgilendirilmesine ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.
Dr.Brauns, Gülen Almanyada ve ABDde halen Kültürler Arası Dialoğun
Sözcüsü olarak biliniyor. Bu kapsamda Hristiyan ve Yahudi aleminin
başkanları ve sözcüleri ile sürekli görüşmektedir. Fakat,
bunun Aleviler, Şiiler, Êzîdîler, ateistler konusundaki düşünceleri
nedir kimse bu konuda bir şey sormuyor. Diğer önemli bir alan da eğitim
alanıdır. Kürtler ve Türkiyeli sol örgütler kendi örgütlenme ve
eğitim imkanlarını yaratmalı ve ortaya
çıkarmalıdır. Bunun için Almanyada eğitim alanında
aktif olan GEW adlı eğitim sendikası ile ortak
çalışmalar yürütmek mümkündür şeklinde konuştu.
İçten sızma yapıyor
Türkiyede cemaatin sözde İslami vaazler verdiğini ancak, Fethullah
Gülenin AKPnin arkasındaki Gri Kral olduğunu vurgulayan
gazeteci Brauns, devamla Gülenin yaşam öyküsünü anlatıyor: Gülen
zihniyetini anlatabilmek için biraz geçmişe gitmek istiyorum. Gülen, 1941
yılında geri kalmışlığı ve
aşırı tutuculuğu ile tanınmış Erzurumda
dünyaya geldi. Çocukluğu aşırı İslami bir toplum
içinde geçerken, anne ve babası tarafından disiplin ve
namazına düşkün olması şart koşulmuştur.
F.Gülen, gençlik yıllarında önce Nurculuk hareketine geçiyor.
Nurculuk hareketi Nakşibendi tarikatının bir koludur. Gülen
buna üye olmasının hemen kısa süre ardından ilkokul
eğitimini terk edip kendisini Kuran Okuluna kaydediyor. 1959
yılında burada vaaz verme lisansını elde ediyor. Bu
lisans Türkiye Diyanet İşleri tarafından verilliyor.
Ardından, Gülen Edirnede İmam oluyor ve 1966-1969
yılları arasında ise İzmirde imamlık yapıyor.
1960 yılında vefat eden Said Nursi bilinen bir Kürt
İslamcısıdır. Said Nursinin, yaşamı boyunca
Kürtler ile İslamı birleştirmeye çalışıyordu.
Gülen ise Said Nursinin bu düşüncesine ve çabalarına ters durup,
Kürtleri ve İslamı birbirleri ile barıştırmak ve
birleştirmek yerine, Türk milliyetçiliğini savunup Türk-İslam
Sentezini pratiğe geçmesı için çaba sarfediyor.
Dr.Nick Brauns, Gülenin devleti karşısına almaktan ziyade,
sisteme sızıp orada büyümeyi tercih ettiğini belirtiyor.
Eğer düşmanını yok etmeyı istiyorsan, onun içine
sızman ve onu içten yok etmen gerekiyor şeklinde Gülenin
felsefesini özetleyen Dr. Braus, şu anda Gülenin Türkiyede birçok
kurumu ele geçirdiğini ve rakiplerini ekarte ettiğini dile getirdi.
Yükselmenin aşamaları
Gülenin devlet içinde kurumlaşmasının yol
haritasını ise gazeteci ve tarihçi Dr.Braun şöyle
açıklıyor: Özelikle polis okulları ve akademilerde kendi
kadrolarını yerleştiren Gülen, bugün kendi çizgsine uygun bir
eğitim üzerinden Türkiye güvenliğini kontrol altına
almıştır. Bu eğitimler esnasında eş
zamanlı ise ayrıca kendisine üye kazanmaktan yola çıkan Gülen,
bugün 5 milyonun üzerinden bir üyelik ağı vardır. Bu
işgalin birinci perdesidir. İkinci perde ise kadro
yerleşimidir.
Gülen hareketinin ikinci önemli adımı ise personel
bölümlerini ele geçirmesidır. Artık İslami ve Gülen Cemaatine
bağlı birçok işçi ve memur, bulunduğu kurumlarda, devlet
dairelerinde, makamlarda daha hızlı mesleki kariyer yaparken,
Kemalist ve İslam karşıtı olan personel,
makamlarından, dairelerden uzaklaştırılıyor ya da
kendi mesleki statülerinde geri bırakılıyordu. Bunun en büyük
etkisi gizli polis servisinde ve Milli İstihbarat
Teşkilatında (MİT) olmuştur. Toplu denetim sonucu bir
taraftan Gülen Hareketine bağlı olanlar korunurken, diğer
taraftan da Gülen Hareketine karşı olanlar ise susturuluyor, görevlerinden
uzaklaştırılıyor. Aynı denetim ise esrar ticareti ve
rüşvet alma gibi organizeli suç alanlarında da olmuştur.
Böylece Gülen Hareketinin sermayesi hergün bir kat daha da artarak Büyük
Türk-İslam Projelerine yüksek miktarda bir kapital
hazırlanmıştır.
Paşalara teşekkür etti
Fethullah Gülen, geçen referandum sürecinde kendisini 12 Eylüle
karşı olarak lanse etti ve referandumda AKPnin
hazırladığı anayasa değişikliği
önerilerinin kabul edilmesi yönünde çağrılarda bulundu. Ancak, Dr.Brauns,
Gülenin 12 Eylülde askerlere destek verdiğini belirtiyor. Gülenin
Allah adına solcuları ihbar etmesi yönünde çağrı
yaptığını söyleyen Dr. Nick Brauns, Gülenin 12 Eylül
paşalarına da Anavatanın yabancı uyruklu ve İslam
dışı etkilenmişlerden kurtardığı için
teşekkür eden yazılarının olduğunu hatırlattı.
Brauns, Gülenin her zaman Türkiye sosyalist hareketine ve Kürt hareketine
karşı, sistem tarafından bir koz olarak
kullanıldığına ancak askerler tarafından 28
Şubat ile birlikte artık bir fazlalık olarak görüldüğüne
vurgu yapıyor. Brauns devamla şu vurgulama bulunuyor:
Gülen Cemaatinin dayatmaları ve karanlık dostlarının
girişimleri sunucunda Türkiye, Güleni bir kez daha koruma altına
almıştı. Ki tutucu olan Turgut Özal ve Tansu Çiller; hatta
sözde sosyal demokrat olan Bülent Ecevite karşı bile Fethullah
Güleni korumuştur. Necmettin Erbakan, İslam hareketinde Gülenin
eski rakibi olan biridir. Devlet içi gizli pazarlamalar sonucunda 28
Şubat 1997 tarihinde düşürülmüştür. Ve buna cevaben Gülen önce
sesini çıkarmamıştı. Hatta bir televizyon konuşmasında
Bu Hükümet görevini bırakmalı demişti.
Kemalistler zararlı çıktı
Türkiyede 2001 yılında meydana gelen ekonomik krizin mevcut siyasi
partilere karşı bir güvensizlik yarattığını
söyleyen gazeteci ve tarihçi Dr. Nick Brauns bu dönemde AKPnin iktidara
geldiğini hatırlattı. Brauns o dönem hakkında kısaca
şöyle diyor: Geçmişte batı karşıtı
anti-siyonist ve anti- emperyalist retoriği ile bilinen önceki
hükümetten uzak yeni ve farklı bir pozisyon alan AKP, kapitalist, neo
liberalist bir şekillenmeyi ve Avrupa Birliğine üye olmayı
tercih etmiştir. Kürt sorununda yine şiddet benimsenmiştir.
Polis gücünde Gülen Cemaati üst düzeyde mevkiler kazanmıştır.
AB ve ABDnin AKP Hükümetine destek vermesi ile Gülen Cemaati, devletin en
üst makamlarını ele geçirmeyi başarmıştır. Bu
konuda araştırma yapan ve İmamın Ordusu adlı
kitabı yazan gazeteci Ahmet Şık cezaevinde bulunuyor. Türk
polisi bugün Gülen Hareketi için bir nevi silahlı kol durumundadır.
Savcılar birbirlerini karşılıklı ihbar ediyor,
makamlarından düşürüyorlar. AKP bir dönem yasaklama ile
karşı karşıya kaldı. Ancak 12 Eylül 2010
referandumunda Kemalistler güçlerini AKPye ödünç vermek zorunda kaldı.
Kemalistler bu iktidar savaşından zararlı çıktı.
Bu süreçten sonra Ergenekon operasyonları adı altında üst
düzey bazı subayların darbe yaptıkları gerekçesiyle
tutuklanmasını da Brauns, referandum sonrası gelişmelerin
bir parçası olarak görüyor. Brauns devamla, Bununla eş
zamanlı olarak genç ve İslamcı olarak bilinen askerlere
hızlı orduda kariyer yapma imkanları doğdu. Böylece Gülen
Cemaati orduda ön saflarda belirleyici bir pozisyona sahip oldu belirlemesi
yapıyor.
AKP ve Cemaatin karşılıklı bir
bağımlılık içinde olduğunu dile getiren Brauns, Türk
Başbakanı R.Tayyip Erdoğanın çoğu zaman bu cemaate sığındığını
ve rakiplerinden korunduğunu belirtiyor.
Faşist gruplarla ilişki halindedir
Gülen Cemaatinin MHPli ve diğer faşistlerle ilişkilerle olan
ilişkileri konusunda ise Dr.Brauns, taraflar arasında her zaman bir
dirsek teması olduğunu belirtiyor. Brauns, Irkçı sağ ile
Gülen Cemaati arasında her zaman bir yakınlık olmuştur.
Örneğin Nurculuk Hareketi içerisinde Gülen, 60lı
yıllarında Komünizm ile mücadele derneği adı
altında faşist MHPye destek verenler arasında yer
almıştır. 1991 yılında İslamcı Refah
Partisinden aday olan Bozkurtlara 3,5 Milyar Türk Lirası
vermiştir. Yine bir helikopter kazasında ölen BBP Parti
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile yakın
dostluğu bilinmektedir. Muhsin Yazıcıoğlu, 1978
yılında gerçekleşen Maraş Katliamında bizzat yer
almıştır. Gülen, Yazıcıoğlunun cenaze gününde
verdiği demecinde: Kendisi iyi bir karektere sahip ve cesur bir Anadolu
erkeğidir demişti.
Nedeni ise çok açık; Türk İmparatorluğu Gülen ve
Yazıcıoğlunun ortak hayalidir. Fakat bu ilişki de geçici
bir karaktere sahiptir, ki 2011 yılında genel seçimlerde ortaya
çıkan MHPlilerin seks-skandal videoları ise seçimlerde MHPnin
gücünü azaltma amaçlı olduğu
anlaşılmıştır.
Yoksulluk bireyin suçu...
F.Gülen, bu kadar gücü nereden almaktadır? Brauns, Gülenin gücünün
karizması ile ilgisinin olmadığını söylüyor. Olaya
daha çok ekonomik ve sosyolojik açıdan bakma yanlısı.
Dr.Braunsun bu konudaki düşünceleri şöyle: Gülen Cemaatçilerinin
büyük bir kısmı orta sınıf, Orta ve İç Anadoludan
tutucu şehirlerden geliyor. Bunlar Gülenin kendilerine vaadettiği
eğitimden yararlanıyorlar. Toplumsal olarak yükselen bu orta
sınıf, bundan dolayı Gülene bağlı ve sadık
kalıyor. Aynı zamanda Gülen Cemaatinin vaaz ettiği
çalışkanlık, tutumluluk ve öz disiplin gibi hususlar
başarı için önem kazanıyor. Bir diğer nokta ise
yoksulluğun bireyin suçu olduğudur. Böylece fakir olanlar
aşağlanıyor, zengin ve refahlı olanlar ise Allah
tarafından ödüllenmiş olarak kutlanıyor. Cemaate
bağlı bu siyah Türkler diğer taraftan sahil boyu yaşayan
ve Kemalist laiklikten yana olan Beyaz Türkler ile
karşılaşıyorlar. Beyaz Türkler, toplumun elit kesimini
oluşturuyor. Her iki kesim arasında bir iktidar kavgası
olmuştur. Yani ortada sadece bir kültür kavgası değil, bir
ekonomik kavga da var. Yine devlet içinde pozisyon kapma kavgası da
var.
En modern üretim metodları ile çalışan Anadolu
Kaplanlarının AKP ve Güleni kendi temsilcileri olarak
gördüğünü ifade eden Dr.Brauns, buna karşılık
bunların Gülen Cemaatine yüklü bir ödeme yaptığını,
okul ve vakıfları finanse ettiğini vurguluyor.
Osmanlı hayalinin peşinde
Devletin kontrolünden hiç de memnun olmayan Anadolu Kaplanlarının
ise Gülen Cemaati ile kendilerini şimdi daha rahat hissettiklerini
belirtiyor Dr.Nick Brauns ve şunları ekliyor: Askeri ve bürokratik
makamların kontrolleri Anadolu Kaplanları için rahatsız
ediciydi. Bu da artık Gülen Cemaati sayesinde son buldu. 80li
yıllarında başlayan devlet kapitalin özelleştirme ile
parçalanması bugün ise neoliberal AKP Hükümeti sayesinde son aşamasına
doğru gelmiştir. Gülen Cemaatinin Osmanlı
İmparatorluğu hayali de bu kapital üzerinden yürümektedir. Bugün
Gülen Hareketine bağlı olan eğitim merkezleri, medya
grupları, holdinglerin toplam 20 Milyar Euro değerinde olduğu
tahmin ediliyor.
Gülen Cemaatinin okullara niçin bu kadar önem verdiği? sorusuna ise
Brauns yine bizzat Fethullah Gülenin bir vaaziyle cevap veriyor:
Eğitim ile insanlar mobilize edilebilir, manipüle edilebilir, koordine
edilebilinir.
Dr.Brauns, Kürt illerindeki yoksulluğun ve eğitim alanında
insanların karşılaştığı zorlukların
ise Cemaat tarafından bir fırsat olarak görüldüğünü
belirtiyor.
RIZA
AYDOĞAN - MAINZ
343
|